Kürt sorununda siyaset yok
Beyannamelerinde Kürt sorununu 'terör sorunu' olarak gösterip, askeri seçenekleri ön plana çıkartan partiler, 1990'lardaki bakış açısının bile gerisine düştü. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel 'Kürt realitesini tanıyoruz', Turgut Özal 'federasyon', Tansu Çiller'BASK', Mesut Yılmaz ise 'AB'nin yolu Diyarbakır'dan geçer' demişti. Günümüzde ise sorun 'terör ve bölücülük' çizgisine indirgendi.
Partiler Kürt çıkmazında
Savaşın şiddetini arttırdığı 1990'lı yıllarda sınırlı da olsa Kürt sorununa daha cesur bir bakış açısı hakimdi. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel 'Kürt realitesini tanıyoruz' diyerek, Kürt sorununda ilk siyasi çıkışı yapmıştı. Ardından 8'inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal da 'federasyon' fikrini dile getirerek, çözüme dair bazı siyasi açılımları gündemine almıştı. Kirli savaşın mimarı Tansu Çiller bile 'BASK' modelinden sözetmişti. Dönemin Başbakanlarından Mesut Yılmaz ise 'AB'nin yolu Diyarbakır'dan geçer' diyerek, farklı bir bakış açısı ortaya koymuştu.
Kürt sorununda en keskin dönüşü yapan CHP oldu. CHP'nin 1999 ve 2001'deki 'Demokratikleşme Raporu'nda 'Kürt sorunu, ülkemizin iç sorunudur... Demokratikleşme; ülkenin bütününde olduğu gibi Kürt sorununun çözümünde de temel çıkış noktasıdır... CHP, diğer alt kimlikler gibi, Kürt kimliğine de, kültürel çoğulculuk ilkeleri ile yaklaşılmasını öngörmektedir' denilerek, bir çözüm vizyonu ortaya konulmuştu. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, 3 Kasım 2002 seçimleri öncesi Diyarbakır mitinginde de şu sözü vermişti: 'Şu geçmişi aşmalıyız, geçmişin ipoteğinden kendimizi kurtarmalıyız... Bir barış dönemi, bir af dönemi, kardeşlik dönemi açmak, kucaklaşmak istiyoruz. Bunu başaracağız.' Baykal'ın CHP'sine göre şimdi Kürt kimliği de yok, Kürt sorunu da yok. Tek bir sorun var; o da 'terör' ve 'kökü kazınacak!' Demirel ve Çiller'in liderliğini yaptığı DYP geleneğinin yeni adresi Demokrat Parti Genel Başkanı Mehmet Ağar da diğerlerinden farklı bir vizyona sahip değil. PKK için sarfettiği 'Düz ovada siyaset yapsınlar' sözüyle tartışma yaratan Ağar, seçim bildirgesinde 'ova' çıkışından da geri dönüş yaptı. Ağar'a göre de Kürt sorunu değil 'bölücülük ve terör' sorunu var. Kürt sorunuyla yüzleşmesi diğer partilere göre daha yakın bir geçmişe dayanan AKP'nin de bu konuda bir siyasi açılımı yok. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2005'te 'Kürt sorunu benim de sorunumdur. Hepsi büyük demokratikleşme şemsiyesi altında demokratik cumhuriyet prensipleri içinde ve anayasal düzen dahilinde ele alınmalıdır' diyerek, çözüm umudu yarattı. Daha sonra bu çıkışından geri adım atan Erdoğan, bu çözümsüzlük çizgisini partisinin seçim beyannamesine de yansıttı. AKP'ye göre de 'terör sorunu' var ve mücadele edilmesi gerekiyor. MHP'nin tutumunda ise zaten siyaseten bir değişiklik beklenmiyor. MHP daha fazla kanın akmasına yol açacak şiddet politikalarını merkezine alan bir bakış açısına sahip.
Kürt sorununu 'terörize' ederek ortak bir noktada birleşen partilerin seçim bildirgeleri Genelkurmay ve Milli Güvenlik Kurulu bildirilerinin ruhunu yansıtıyor. Örneğin bütün partilerin bildirgelerinde yer alan 'ekonomik ve sosyal kalkınma' önerisi Genelkurmay patentli. TSK 1990'lardan buyana 'Biz silahlı mücadele verirken siyasiler de ekonomik ve sosyal kalkınmaya ağırlık versin' çağrısını tekrarladı durdu. 20 yıldan buyana bir biri ardına ekonomik paketler açıldı, teşvik yasaları çıkarıldı, GAP projesi ileri sürüldü ancak, ne çatışmalar durdurulabildi ne de Kürt sorunu çözüldü. Siyasilerin Kürt sorunu konusunda sivil demokratik bir açılım projesi geliştirememelerinin en önemli nedeni TSK'den bağımsız bir bakış açısı ortaya koyamamaları. Kürt sorunu 20 yılda değişik evreler geçirerek, farklı boyutlar kazandı, ancak siyasiler soruna bakış açısını bir türlü yenileyemedi. ANKARA
Ersin Öngel