Jump to content



- - - - -

Anka Kuşu


  • Please log in to reply
7 replies to this topic

#1 almira

almira

    Zaman buldukça takılır

  • Üyeler
  • 147 posts
  • Konum:?
  • İlgi Alanları:spor, tenis, kayak vıdı vıdı

Posted 04.05.2003 - 22:21


Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı'nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş...

Kuşlar Simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg'u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.

Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg'un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg'un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.

Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. Yorulanlar ve düşenler olmuş.

Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp;

papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş(oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış);

Kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış;

baykuş yıkıntılarını özlemiş,

balıkçıl kuşu bataklığını.

Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış.

Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi "yokoluş"ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.

Simurg'un yuvasını bulunca ögrenmişler ki;

"SİMURG ANKA - Otuz Kuş" demekmiş.

Onların hepsi Simurg'muş. Her biri de Simurg'muş.
Simurg Anka'yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yokoluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız.

Şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır...


saygılar...
:cry:
Ara sıra ayaklaranı imkansızın denizinde yıkadığı için zaman zaman başı bulutlara çarpan.......

#2 elma

elma

    venus at her mirror

  • Kurucular
  • 6,785 posts
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:bulutlarda

Posted 13.04.2006 - 17:13

"Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş...
Kuşlar Simurg a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.
Ancak Simurg un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. Yorulanlar ve düşenler olmuş.
Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp;
papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş(oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış*zong
Kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış;
baykuş yıkıntılarını özlemiş,
balıkçıl kuşu bataklığını.
Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış.
Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi 'şaşkınlık' ve sonuncusu Yedinci Vadi 'yokoluş'ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.
Simurg un yuvasını bulunca ögrenmişler ki;
'SİMURG ANKA - Otuz Kuş' demekmiş.
Onların hepsi Simurg muş. Her biri de Simurg muş.
Simurg Anka yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yokoluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız.
Şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır... "

Posted Image
"albino anka kuşu"
"This desert flower
No sweet perfume that would torture you more than this..."

#3 KhaoS

KhaoS

    Zaman buldukça takılır

  • Üyeler
  • 156 posts
  • Konum:Kainat
  • İlgi Alanları:Gülmek Güldürmek Kısacası Hayattan Zevk Almak

Posted 13.04.2006 - 17:17

Hikayelerde de anka kuşunun kendi küllerinden doğduğu yazardı.

Bu yazı için teşekkürler *zong

#4 Gölge

Gölge

    ..Hayaletin Gölgesi..

  • Üyeler
  • 15,435 posts
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Bahçelievler

Posted 13.04.2006 - 17:26

cine 5 deki stand up da okumuştu sunay akın bitirmişti beni...

Saol elma.. *fiuv
hatırlatıp tüylerimi diken diken ettigin için..

smiley-sport036.gif  


#5 ArGuS

ArGuS

    ๑۩۞۩๑Kime ne...

  • Üyeler
  • 6,416 posts
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Belirlenemedi...
  • İlgi Alanları:2d, 3d görsel tasarımlar...

Posted 13.04.2006 - 17:27

http://www.harabe.ne...?showtopic=3597

*fiuv bu kızılderili efsanesidir...

Edited by KeopS, 13.04.2006 - 17:29.

Yanlışı gören ve önlemek için elini uzatmayan insan, yanlışı yapan kadar suçludur.


<!--aimg-->Posted Image<!--Resize_Images_Hint_Text--><!--/aimg-->

#6 arıza

arıza

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 390 posts

Posted 25.05.2007 - 10:57

Dağılıp, başlarının çaresine, çaresizlikler içinde bakmaya, kendilerini kurtarmaya girişmişler. Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Sevinçle diğer kuşlara “aydınlık haberi” iletmiş. Simurg'un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg'un huzuruna gidip yardım istemeye, ne yapmaları konusunda kendilerine liderlik etmesini dilemeye karar vermişler. Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için “yedi yıl uçmak, yedi dağı aşmak, yedi dipsiz vadiyi geçmek” gerekirmiş. Uzun uzun söyleşip, düşünmüşler. “Us/akıl, ustan/akıldan üstündür” deyip, onu bulmaya karar vermişler. Kuşlar, hep birlikte Kaf dağına yönelip, ufka doğru uçmaya başlamışlar. Yorgunluktan, hastalıktan, korkudan, kaygıdan, zorluklardan ayrılanlar ve düşenler olmuş. Gerekçe üstüne gerekçe ile bölük bölük kopmalar, arayışı bırakmalar, ESKİ YAŞAMININ DAHA İYİ OLDUÐUNU söyleyip vazgeçenler, “azıcık aşım, ağrısız başım” diyerek olana razı olanlar, “kadere katlanmaya razı olanlar” gruptan ayrılmışlar. Yine de çöller, ovalar, dağlar aşılmış, Kaf dağı önündeki vadiler görünmüş. Birinci Vadi KORKUYMUŞ, İkinci Vadi ZORLUKMUŞ, Üçüncü Vadi UMUTSUZLUKMUŞ, Dördüncü Vadi RAZI OLMA, Beşinci Vadi OLANLA YETİNME-VAZGEÇME... Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını anımsatıp, “kafeste de olsa, her gün bakılıp, besleniyorum, riske ne gerek var” diyerek. Sonra papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden avlanır, ses taklitinden dolayı kafese kapatılırmış), Kartal; “göklerdeki krallığını niye bırakayım” demiş. “Nasıl olsa leş bol. Çizgimi, yaşam biçemimi değiştirmeme gerek yok.” Baykuş yıkıntılarını özlemiş, “fareler çok” diye sıkıntıya katlanmasının gereksizliğini düşünmüş. Balıkçıl kuşu, “bataklığı nimetleri bitmez, bu zorluğu çekmek gereksiz, çabaya değmez” demiş. Yedi vadi üzerinden uçarken, sürü sayılabilir azlığa düşmüş, sayıları gittikçe azalmış. Sonunda Beş Vadiden geçmişler. Sonra gelen Altıncı Vadi "ŞAŞKINLIK" ve sonuncusu Yedinci Vadi "YOK OLUŞ ’da" bütün kuşlar umutlarını yitirmiş...Giden gitmiş, kaçan kaçmış, dönen dönmüş, ölen ölmüş,... Kaf Dağı'na vardıklarında yedi kuş kalmış. Bilgelik Ağacını ulaşıp, Simurg'un yuvasını bulunca, sonsuzluk aynasında kendilerini görmüşler. Anlamışlar ki; "SİMURG (ANKA) kendi olmak" demekmiş. SİMURG, kendi küllerinden yeniden doğan, yaşama yeniden başlayan, olanı yakıp yeniden kendini örgütleyenmiş. Onların hepsi Simurg'muş. Her biri de Simurg'un ta kendisi; BİLGE, SAVAŞCI, KARARLI, ULU, ÜRETKEN, ALÇAKGÖNÜLLÜ, YENİLMEZ olanlarmış.

aynı olan bölümler çıkarılmıştır

Edited by DaaAnkK, 25.05.2007 - 11:26.

Hayatta kimse için ağlamaya değmez
Ağlamaya değenler zaten ağlatmaz
Birgün ağlaman gerekirse başını dik tut ki
Gözyaşların seni ağlatan kişi kadar alçalmasın

#7 arıza

arıza

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 390 posts

Posted 25.05.2007 - 12:05

benimki doğru:)
Hayatta kimse için ağlamaya değmez
Ağlamaya değenler zaten ağlatmaz
Birgün ağlaman gerekirse başını dik tut ki
Gözyaşların seni ağlatan kişi kadar alçalmasın

#8 _KajmeraN_

_KajmeraN_

    ...::: UFAKLIK :::...

  • Üyeler
  • 5,365 posts
  • Konum:Atatürk'ün İzinde
  • İlgi Alanları:Şiir, edebiyat, müzik(rap),bilgisayar (yazılım, donanım)

Posted 30.05.2007 - 00:49

//şey yukarıdakileri henüz okumadım ama anka görünce dalma gereği duydum ben TRT2 de bir program vardır "Güneşin izinde" diye orda izlemiştim hatta ordaki videoyu keske bulsamda koysam buraya :blink:

O programı hazırlayan elemenın sitesinden alıntıdır aşağıdakiler...

---------------------------------------------------------------------
Zümrüd-ü Anka Efsanesi

Binlerce kuş hep birden Mezopotamya ovalarında kızıl kanatlarını çırparak, coşkun bir nehrin akıntısı gibi arkalarında kurşunî bulutlarıyla süzülüp gittiler. Kurşun rengi toz bulutunun binlerce çeşit, binlerce renk, binlerce ötüşlü meltem kanatlı kuşları; nazlı gelinler gibi süzülüp, bin renk çiçeğin, bin renk kokusuyla bezeli ovaların on bin yıllık ağaçlarının yorgun dallarına konarak, dağlarda dolaşan bir ozanın büyülü kavalına kulak kabarttılar. Ozana büyülü sesli bir kuş eşlik ediyordu. Kuşun büyülü ötüşü ozanın kavalını tanrının kutsal ışığına dönüştürdü. Kuşun sesini ancak kalbi temiz olanlar, yüreği iyilikle dolu yanık sesli ozanlar duyabilirdi. O ozanlardan biri ve hiç kuşkusuz en önde geleni de Mezopotamya'nın yakıcı güneşi altında kavruklaşmış teni, sırma bıyıkları, ceren gözleriyle Mir Mehmet'ti.

Mir Mehmet, binlerce kuşun arasında sesi yüreğini paralayan bu büyülü kuşu aramaya başladı. O, sese yaklaştıkça, ses ondan uzaklaştı. Ses ondan uzaklaştıkça Mir Mehmet ona koştu. Ses onu günlerce peşinden sürükledi, durdu. Mir Mehmet günlerce haftalarca aylarca yol alıp, dağlar, tepeler, ovalar göller aştı ancak bir türlü sese ulaşamadı. Büyülü sesin sahibi kuş, ozanı ısrarla çağırıyor, ardı sıra avare aşıklar gibi sürüklüyordu. Mir Mehmet gittiği her yerde sesin sahibi kuşu arıyor, gördüğü herkese onu soruyordu. İnsanlar da ona bu kuşa asla ulaşamayacağını, böyle bir kuşun hiç var olmadığını, onu aramayı bırakması gerektiğini söylüyorlardı. Ama kuşu bulursa da ölümsüzlüğe ulaşacağını ekliyorlardı.

Mir Mehmet kuşu aramayı ısrarla sürdürdü. Önce Amanoslar'a gitti, çıkmadığı tepe, geçmediği dere kalmayana kadar aramaya devam etti.

Oradaki bataklıklarda Flamingolar'ı gördü. Önce büyülü kuşa benzetti onları ama çok geçmeden aradığı kuşun bunlar olmadığını anladı ve umutsuzca memleketine dönmeye karar verdi. Aylardır görmediği babasını konaklarının önünde kendisini beklerken buldu. Sıkıca sarıldı babası Mehmet'e.

Babası oğlunun onuruna günlerce süren şölenler yaptırdı. Daha sonra baba oğul dertleşmeye koyuldular. Babası ona aradığı kuşu görüp görmediğini sordu. Mehmet derin bir üzüntüyle görmediğini ancak onu yine arayacağını ve mutlaka bulacağını söyledi. Babası da şöyle dedi oğluna: "Oğlum, eski ozanların her biri bahsetmiş bu kuştan ancak sesini duyan olmuşsa da şimdiye kadar kimse görememiş. O kuşu aramaktan vazgeç artık."

Mehmet babasının nasihatlarına şöyle karşılık verdi;
"Kuş beni çağrıyor baba, vazgeçmem onu aramaktan."

Mir Mehmet bir müddet sonra tekrar düştü yollara, büyülü sesin sahibi kuşu bulmaya çıktı. Önce Yezidiler'in kutsal topraklarına düşürdü yolunu, Laleş'e vardı. Çok iyi ağırladılar ozanı. Mir Mehmet, Mezopotamya'nın bu kara bahtlı halkını uzaktan duymuş ve haklarında çok şey öğrenmişti. Onların mutlaka kuşun yerini bileceklerini düşünüyordu. Ne de olsa onlar da bir kuşa vermişlerdi gönüllerini, avuçlarını açmış kutsamışlardı Melek-î Tavus'u. Ancak maalesef Mezopotamya'nın bu cefakar insanları da ona yardımcı olamamışlardı. Bu kez yüzünü batıya çevirmişti. Binlerce hurmalığın şıra kokusuna kestiği bir coğrafyayı taramaya başladı. Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı.

Artık Mir Mehmet'i bir yorgunluk sardı. Bitkinlikten iki büklüm olup düştü durduğu yerde.

Bir süre sonra üzerinden binlerce rengin bir araya geldiği dev bir gölge belirdi. Gölgeyle birlikte yine o kutsal kuşun sesini duydu ve hızla gölgenin sesinin ardından koşmaya başladı... Gölge hızlandı, ozan da hızlandı. Ses uzaklaştıkça ozan ardından koşmaya başladı. Ancak Mehmet'in yorgun bedeni dayanamadı ve yere yığıldı. Kendinden geçen Mehmet'i saatler sonra bir çoban su vererek uyandırdı. Çoban; "Sen de mi o kuşu arıyorsun?" diye sordu. "Evet" dedi Mehmet ve sordu; "Uçan dev gölgeli kuş o muydu?" Çoban; "Bilmiyorum, emin değilim" diye cevap verdi.

Mir Mehmet tekrar yola koyuldu, ormanlar aştı. Günler sonra Koçerlerin yaşadığı ovalara vardı. Kıl çadırlarda ağırladılar ozanı. Konuksever Koçerler günlerce onu konuk edip güçlendirdiler.

Günler sonra bin renkli, bin kulaç kanatlarından daireler çizerek yeryüzüne inen kuş sürüsünü yine gördü ozan. Kuşlar Mezopotamya ovalarında nazlı nazlı süzülüyorlardı.

Ozan yine o büyülü kuşun ardına düştü. Ve sonunda nihayet arzusuna kavuştu. Heyecanla bağırdı; "İşte orda, vallahi de, billahi de o kuş işte, bin ötüşlü kuş işte" dedi.

Koçerler hep bir ağızdan karşılık verdiler ona; "Hayır o değil, biz ötüşünü duymuyoruz. Duysaydık cenneti yaşar, ölümsüzlüğü tadardık.

Mehmet ısrarla kuşun ardından gitti, yine dereler tepeler aştı, yollar katetti, ama yine kaybetti kuşun izini.

Mir Mehmet, Torosları, Amanoslar'ı, Çukurova'yı dolaşmış, Dicle ve Fırat'ı aşmış Cudi, Zagros, Sincar, Abdülaziz dağlarında dezmediği yer bırakmamıştı. Bir türlü kararından vazgeçmiyor, yine dağlar tepeler aşıyordu. Gittiği her yerde Mezopotamya'nın kaval sesi kadar yanık sesli ozanları ile karşılaştı. Ozanların yanık ezgileri yüreğine cesaret, bedenine güç verdi ve kararlığını sürdürmesine yardımcı oldu.

Mehmet, günler sonra ulaştığı köyde dinlendikten sonra o kutsal ötüşlü kuş için yaktığı türküleri okumaya başladı. Yanına nur yüzlü yaşlı bir ozan geldi. "Sen Mir Mehmet'sin" dedi ve durdu yanı başında Mehmet'in. Mehmet şaşırmış halde ihtiyara baktı ve cevap verdi; "Evet benim" dedi.

Yaşlı ozan, Mehmet'in yanına oturarak konuşmasına devam etti, "Senin aradığın kuşu biliyorum. O kuş Zümrüd-ü Anka'dır..." Mehmet heyecanla kulağını ve gözünü yaşlı ozana verdi. "O bütün kuşların hükümdarıdır. O'nun yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindedir. Oraya varmak için yedi dipsiz vadi aşman gerekir. Ona ulaşmak isteyen kuşlar beş vadi aşamadan telef oluyorlar. O, sadece bir insan oğluna bakıp dost olmuş, o da kendi eliyle büyüttüğü Rüstem'in babası Zal'dır." Mehmet, yaşlı ozanın anlattıklarından çok etkilenmişti. O günden sonra güzel sesli Zümrüd-ü Anka için türküler okudu ve Hz. Süleyman gibi bütün kuş dillerini öğrendi. O, artık kuşların Miri'ydi. Ozan Mir Mehmet'ti...

Kaynak


...:::--------------------------------------------------------:::...
BİTTİ!

CAN_i
...:::--------------------------------------------------------:::...






Similar Topics Collapse

1 user(s) are reading this topic

0 members, 1 guests, 0 anonymous users