İçerik değiştir



- - - - -

İman Bilgisi " İman " Mıdır ??


  • Yanıtlamak için giriş yapın
bu konuya 1 yanıt verildi

#1 senay

senay

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 78 Mesaj

Gönderim zamanı 01.01.2005 - 14:02


"DİN"İN TEMEL GERÇEKLERİ - Ahmed Hulûsi


İMAN BİLGİSİ İMAN MIDIR


--------------------------------------------------------------------------------


Yaşamımız içinde din konusu bir hayli geniş yer kaplar…

Pek çoğumuz, hiç bir uygulaması içinde olmasak bile, Dinimize sahip çıkar, hiç lâf söyletmeyiz…

İyi hoş da, “Müslümanım” demekle, müslüman olunabilir mi?…

“Müminim” denmekle mümin olunabilir mi?...

Öncelikle şunun üstünde duralım… “Müminim” kelimesinin anlamı nedir?… Bu kelimeyi niçin söyleriz?… Bu kelimeyi söylerken neyi bilmemiz; ve söylendiğinde neyi anlamamız gerekir?

Öncelikle bilelim ki… “İman” fıtrî bir özelliktir!.. Sonradan edinilmez!. Sonradan açığa çıkabilir; fakat sonradan edinilmez!.

“İman”ın kişide açığa çıkması ne demektir?..

Kişinin, kendisinde vehmettiği bireysel bilinci ötesindeki TEK Bir gücün, herşeyi dilediği gibi oluşturduğunu, basiretiyle görmesinin adı “iman”dır..

“İman” cehennem boyutundan kurtulup cennet boyutuna geçmeyi sağlar; “islam” ise, cehennem boyutunun yakışından olabildiğince çabuk kurtulup, girilesi ise, cennette yüksek mertebeli bir yaşam edinmeyi getirir!.

“Peygamberlerin getirdiklerine iman” ise, bu anlattığımız “iman” kavramı içinde, Tek Bir varlığın, elçilik boyutu diliyle, kendi sistemini açıklaması kapsamında mütalaa edilir..

Afrikanın ortasındaki peygamber duymamış bir yerli dahi, birinci şıkta anlattığımız “iman” kendisinde açığa çıktığında cennet boyutuna ulaşabilir…

Buna karşılık, müslüman ortamında ömrü secdede geçmiş nice kişiler bu “iman” fıtratlarında olmadığı için, “taklidi iman”la yaşarlar; ve “imansız” olarak ölümötesi boyuta geçebilirler…

Öncelikle “iman”ın birinci şıkkı üzerinde biraz daha duralım..

“İman” sahibi cehennemden geçer, fakat yanmaz!… “Yanma” olayı kesinlikle bilelim ki, “imansızlıktan”dır!.. “Yanma”, seni üzen, sıkan, bunaltan, yaşamından nefret ettiren; kurtulmak istediğin içinde bulunduğun “hâl”dir!.

Herşeyin Tek’in takdiri, dilemesi ve yaratmasıyla meydana geldiğini; olanın, olandan başka türlü olmasının da mümkün olmadığını idrak eden basiret, bunu, kendisinde açığa çıkan “iman nuru” ile yaşayabilmekte ve kavrayabilmektedir!. Bu “iman”la da, peygamberi görmemiş, duymamış olsa bile sonuçta cennet boyutunun bir ferdi olur!…

“Ben müminim” sözünü, dilin söylemesi önemli değildir; “hâl”inin dilegetirmesi gereken sonucu getirir!.

“Ben müslimim” sözünü dilin söylemesinin değeri yoktur; tâ ki “fiîl” bunu dillendirmedikçe!.

Daha önce de çeşitli açıklamalarımızda belirttiğimiz üzere “ALLAH” kelimesi bir isimden ibarettir; ve burada önemle üzerinde durulması zorunlu olan mana bu ismin işaret ettiği kavramdır...

Neye, nasıl iman düşüncesinin, bizden açığa çıkması önemlidir; öyleyse bunun içinde bizim “iman” kelimesinin manasını nasıl anlamamız gerektiği üzerinde durmamız gerekmektedir.…

“İman” tüm insanlığı kapsayan yönüyle anlaşılır bir…

“İman” tüm peygambere inananları kapsayan yanıyla anlaşılır iki…

“İman”, tüm insanları kapsayan ve sistemi en kalın çizgileriyle farketmeye dönük şekliyle, fıtrî bir özellik olarak kişide açığa çıkabilir ki; bu onun, uzun arınmalardan sonra, neticede cennet boyutunu yaşamasına yolverir; peygamberi hiç tanımasa da!.

“İman”ın peygamberi kabullenmiş olanlara taâlluk eden yanına gelince…

Esas olarak peygamber’e iman, “taklidî iman”ın bir bir koludur!..

Kezâ, peygamberin bildirdiklerine iman dahi, “B” sırrının ifade ettiği anlam kapsamında “ALLAH” ismiyle işaret edilene olmadığı sürece, “taklidî” imandır!.

“Taklidî iman”ın, “Tahkik” sonucu “îkân”a dönüşmesi ise yalnızca “B” sırrının kavranılıp yaşanmasıyla mümkündür!.

Burada önemle üzerinde durmamız gereken husus şudur…

“İman”ın bilgisinin yeterli olmayıp; iman bilgilerinin yüklendiği bilgisayarın cennet boyutunu yaşayamıyacağı, gerçeğidir…

Sizin hatırlayamıyacağınız kadar detaylı iman bilgisini bir PC’ye yükleyebilirsiniz; ve her an o PC, bunları sesli ve yazılı olarak tekrarlamaya hazırdır… Ama o, imanlı bir insan değildir!…

Şimdi “iman” niçin gereklidir sorusunun cevabına dönelim ve kısaca bunu görelim…

Az önce demiştik ki, “iman”, Tek bir Fâtır ve Yaratıcının dilediğince yarattığı olaylar içinde yaşadığımızı kabullenmektir…

Böyle olunca… Artık kişi yaşamda yersiz veya yanlış veya olmaması gereken etiketli hiç bir şey göremez!. Çünkü Tek Bir, dilediği gibi herşeyi yaratandır, ve yarattığında dilediği gibi seyredendir!…

Bu anlayışın sonu, kişinin herşeyden razı olması sonucunu getirir ki, artık onun için “yanma” yani “cehennem” boyutu bitmiştir… Cehennem ateşi ona, “ey imanlı üzerimden çabuk geç, iman nurun ateşimi söndürüyor” demeye başlar!… Zira cehennemin tüm ateşini söndüren nur, iman nurudur!.

Burada dikkat etmemiz gereken şey şudur…

İman bilgisi değildir “yanma”yı söndüren!. İman yaşantısıdır!.

İman yaşantısı demek, kişinin idrak ettiği iman gerçeği istikametinde düşünüp, olayları ve yaşamı “iman nuru”nun aydınlattığı şekilde değerlendirmesidir…

Kişi yaşamı ve olayları, ya iman nuru ışığında değerlendirir ve “Radıye” nefs noktasına ulaşır; ve imanlı bir kişi olarak en azından bu mertebede yaşar… Ya da “iman” yetersizliğinin getirdiği ateşte yana yana, sonunda yanmaz olur!..

“İman bilgisi”, iman değildir!.

Çünkü, “iman” getirdiği yaşantıyla; a) insanın yanmaktan kurtulup cennet boyutunu yaşamasına yolaçar; B) Varlığın her zerresinde Allah adıyla işaret edileni müşahede ederek, cennetüstü, târifi mümkün olmayan bir boyutun açığa çıkmasına vesile olur!.

İman bilgisi ise, eşeğin sırtındaki ilim kitapları yükü gibidir… İnsan hem iman bilgisini taşır beyninde ve dilinde; hem de yanmaya devam eder olaylar içinde yaşamı boyunca!… Bu neden böyle oldu, keşke olamasaydı, suçlamaları içinde ve bunun getireceği başka duygu alevleri içinde yanarak!.

İnsan’a “iman” bilgisinin verilmesinin amacı, onun taşınması değil, anlamının yaşanmasıdır!.

Eğer “iman bilgisi”ni taşıyarak yaşıyorsanız, sizin yaşam boyu yanmanız asla bitmeyecek; yanarak boyut değiştirip; yaşamınızı ebeden yanarak sürdüreceksiniz… Sizde “iman” açığa çıkmadıkça da, bu böylece sürüp gidecek!.

“İman”lı iseniz, bunun da alâmeti, “yanma”nızın bitmiş olması; yaşamda olan hiç bir varlığı, hiç bir nedenle “suçlamamanız”dır!… Artık bu idrakın gereğini sürekli yaşar; cennet boyutundaki “seyr”inizi sürdürürsünüz…

Bunun ötesinde “B” sırrı da açılmış ve gereğini yaşar hâle ulaşmışsanız; artık yanlızca şunu söyleyebilirsiniz.

“Seyreden ol kendi oldu”!.

* * *

“Allah için” = “fiysebilillah” ne demektir?

Özündekini hissetmenin; ve gereklerini ortaya koymanın yaşanmasıdır!…

Allah ahlâkıyla yaşayıp, Allah bakışı ve değerlendirmesiyle, yakınındakini-uzağındakini ve dahi tüm yaradılmışları değerlendirmek demektir!.

Karşındakini Allah’a erdirmek; böylece Allah rızasının onda açığa çıkması için, tüm varlığınla çaba göstermek demektir!.

“Allah için beraberlik” demek, bu amacı paylaşan “biraradalık” demektir!.

Kişinin özündeki “Allah”tan ve bunun sonuçlarını yaşamaktan “gâfil” olması, onun “gazaba uğramış olması” demektir!.

Gelecekte beklenen ateş ya da işkence olaylarını “gazap” sanarak; insanın yaşadığı andaki “gazap”tan gafleti ise, “Allah gazabına uğramış olmasının” açık yaşantısıdır!.

“Allah gazabına dûçar olmuş” kişi, özündeki Allah’ı tanıyamamış ve bunun gereğini hâlâ yaşıyamamakta olan” insandır!.

Bunu idrâk edememek de gazaba uğramışlığın bir başka belirtisidir!.”

* * *
"DİN"İN TEMEL GERÇEKLERİ - Ahmed Hulûsi


NİYE İMAN


--------------------------------------------------------------------------------


“Allah için” = “fiysebilillah” ne demektir?

Özündekini hissetmenin; ve gereklerini ortaya koymanın yaşanmasıdır!…

Allah ahlâkıyla yaşayıp, Allah bakışı ve değerlendirmesiyle, yakınındakini-uzağındakini ve dahi tüm yaradılmışları değerlendirmek demektir!.

Karşındakini Allah’a erdirmek; böylece Allah rızasının onda açığa çıkması için, tüm varlığınla çaba göstermek demektir!.

“Allah için beraberlik” demek, bu amacı paylaşan “biraradalık” demektir!.

Kişinin özündeki “Allah”tan ve bunun sonuçlarını yaşamaktan “gâfil” olması, onun “gazaba uğramış olması” demektir!.

Gelecekte beklenen ateş ya da işkence olaylarını “gazap” sanarak; insanın yaşadığı andaki “gazap”tan gafleti ise, “Allah gazabına uğramış olmasının” açık yaşantısıdır!.

“Allah gazabına dûçar olmuş” kişi, özündeki Allah’ı tanıyamamış ve bunun gereğini hâlâ yaşıyamamakta olan” insandır!.

Bunu idrâk edememek de gazaba uğramışlığın bir başka belirtisidir!.”

* * *

Evet, daha önceki yazılarımızda, bu konuya çok ağırlık vermiştik..

İnsan yaşamındaki en önemli konu olduğu için, bu hafta da gene bu hususu, bizden açığa çıkan kadarıyla açıklamaya devam etmek istiyorum…

Kişide, ya iman açığa çıkmıştır ve bunun getirmiş olduğu bakış açısıyla yaşar kısmetindeki kadarını; bu yüzden “said”=“Mutlu” derler ona; çünkü ebedi yaşamında son durağı “cennet” boyutu olacaktır!…

Ya da fıtratında iman yoktur; bunun getirdiği bakış açısıyla yaşar; ve o bakışa göre fiiller, davranışlar ortaya koyar; bu yüzden “şakî” = “mutsuz” derler; çünkü ebedi yaşamında son durağı “cehennem” boyutu olup, hayatı “yanarak” devam edecektir!.

Kişinin fıtratındaki “iman”, o kişiye er-geç, olayların ve fiillerin yaratıcısının Allah olduğunu; Allah’ın dilediği gibi, mülkü olan, her zerrede tasarruf etmekte olduğunu idrak ettirerek; kişinin o olaydan dolayı yanmasına son verir!. “Kalpler Allah’ın hatırlanmasıyla tatmine ulaşır, yatışır” uyarısını hatırlıyalım burada…

İman veya imansızlık beyindeki bir değerlendirme merkezinin açılıp açılmamasındandır… Hatta diyebilirim ki, “iman” geni vardır kanâatimce!.. Eğer beyin, iman ışığıyla olayları yorumlarsa, değerlendirmesi başka olur; iman ışığından mahrum olarak yorumlarsa değerlendirmesi başka olur!.

Biz dışarıdan, kişinin bu geni taşıyıp taşımadığını bilmeyiz!… Ancak davranışları, o an için bize kısmî bir gösterge olabilir…

Buna rağmen biz, fiili itibariyle, bu iman nurundandır, veya imansızlığın sonucudur desek dahi; onun daha sonraki bir süreçte hangi idrak içinde boyut değiştireceğini bilemediğimizden, kimse için “imanlı” veya “imansız” şeklinde kesin hükmünü veremeyiz.

Genelde kişinin, imansız bakış açısıyla yaşamı değerlendirmesi, onun için müjdeli bir gelecek vaad etmez!.

İmanlı bakış açısıyla yaşayanın dahi, yaşamı sonlanmadan ne olduğu bilinemez.

Rasûlullah aleyhisselamın bir uyarısı özetle ve hatırımda kaldığı kadarıyla şöyledir:

“Savaşta Allah yolunda çarpışırken öldüğü bilinen kişiye, sen kendi güçlülüğünü ve hünerini gösterip insanlardan pâye almak için çarpışırken öldün ve şehid değilsin… yerin cehennemdir; denir.

Büyük zekat ve sadaka dağıtan kişiye, sen insanlardan pâye almak, onları kıramadığın için gönülleri olsun diye vermek amacıyla malını dağıttığın için, yaptığın makbul değildir, denir; ve melekler onu cehenneme atarlar…

Alime, sen insanlar ne kadar bilgili deyip sana pâye versinler ve sana hizmet etsinler diye, geçimini sağlamak için bu ilmini insanlara yaydın, yaptıkların geçerli değildir ve yerin cehennemdir; denir…”

Şimdi bu açıdan olayı değerlendirirsek…

İmanlı kişi, yaptığı her şeyi, “fiysebilillah” = “Allah için”; yani çevresindekilerden veya karşısındakilerden hiç bir çıkar beklemeden; sırf kendindekini onlarla paylaşmak amacıyla yapıyorsa, bunun yararını görecektir!.

Bunun dışındaki tüm gerekçeler ise, “şirk koşmak” diye tanımlanan imansız bakış açısının sonucudur!.

* * *

Eğer “gazap” kuşatmamışsa bizi, vicdanımız ilimle, iğne deliği kadar yerden niyetlerimizi görebiliyorsa; sorgulayalım niyetlerimizi, yaşama ve çevremize bakış açımızı!…

Yarından önce bugün hesaba çekelim kendimizi!…

Aynaya bakalım!.

“Düşüncelerinizden mesûlsünüz” (Bakara-284) uyarısını iyi değerlendirelim…

Allah için, dürüst ve açık olmak mı?

Maddî veya manevî çıkarın için, o günlük rahatın kaçmasın diye (kalp kırmama kılıfı altında) yanlışları örtücü olmak mı?

Unutulmasın ki, bugün elimizde ne varsa, yarın hepsini zaten yitireceğiz!.

Değer mi ebedi hayatımızı cehennem etmeğe üç günlük çıkar için!?…

Hele bir de, o günkü çıkarlarımızı düşünerek bildiğimiz gerçekleri söylemiyor, karşımızdakinin yanlış yolda yürümesine göz yumuyorsak?

Bunun vebâlini alacak kadar güçlü müyüz acaba?…

Hele hele sevdiğimizi söylediğimiz insanların, bildiğimiz gerçekleri onlarla paylaşmıyarak, kangrenlerinin ilerlemesine göz yumuyorsak dünya rahatımız ve çıkarımız için; bu zulmün bedelinin faturası nasıl gelecek acaba karşımıza?

Evet, iman, insanın “fiysebilillah” yaşamasını getirir sonuç olarak… Tüm dünyalığını yitirmeyi göze aldırır!… Gerçekten sevdiklerini yarın yanacakları ateşten korumak için elinden geleni yaptırır!.

Malıyla, canıyla, ilmiyle, sevdiklerinin yanan evin içine düşmemeleri için ne gerekiyorsa onu yaptırır iman…

İman nuru yoksa o kişide, gününü daha rahat geçirmek için yaşar sadece!. Ölümötesi şartları ve karşılaşacaklarını düşünmez!.

Sadece daha fazla kazanıp daha rahat yaşamaktır amacı… En yakınlarını bile bu yolda feda eder!. Dünya batağında çırpınan en yakınlarına bile bir tekmeyi de o atarak, âhıret için bir şey yapmadan yalnızca dünya için beyinlerini çalıştırmalarına göz yumar!..

Düşünmeyiz ki, her insan Deccal fitnesiyle karşıkarşıya kalır yaşamında! Bekleriz hep kıyâmet öncesinde gelecek sağ gözü kör deccalı!.

“Deccal”ın, kişinin, kendisini “Allah”tan ve “hilafetten” alakoyan dünyası olduğunu; dünya zevkleri için beyin çalıştırmanın deccalın cennetini seçmek; ölümötesi yaşama hazırlanmak, “fiysebilillah” yaşamak ve “halifelik” sırrına ermenin de deccalin cehennemini göze alıp içine atlamak olduğunu farketmeyiz bile!..

Çünkü bu konuları hobi olarak, veya vicdanımızı rahatlatacak kılıflar olarak ele alıp; haftada bir kaç saat bu konuyla ilgilenerek muhteşem bir şekilde kendimizi aldatırız!.

* * *

İman, yaşama bakış açısını oluşturur.. Bu bakış açısına göre olayları ve çevresini değerlendirmeyi sağlar.. Bu değerlendirmeye göre fiilleri getirir.. Fiillerinin de yaptıklarına göre otomatik olarak sonuçlarını yaşarsın!..

İmansızlık da böyle!. O bakış açısıyla değerlendirme yapar; bu değerlendirmeye göre davranışlar ortaya koyar ve neticede bunun sonuçlarını yaşarsın!…

Gene Rasulullah aleyhisselamın şu uyarısını hatırlıyalım…

“Allah bir kavim yarattı cennet için…

Allah bir kavim yarattı cehennem için…

Kalem kurudu… Herkes kendisine kolaylaştırılmış olanı başaracaktır!.”

Öyle ise dostlar şu gerçekleri iyi farkedelim…

Rasullulah’ın, açıkladığı “Allah”a iman dışındaki, bütün iman objeleri, kişinin ölümötesini kabule dayanan fiilleri zorunlu kılan iman objeleridir… Kişiler bunları uygulayarak, “eslemna” = “müslüman amelleri ortaya koyuyoruz” derler… Ama, Kur’ân uyarısına göre, henüz iman etmemişlerdir!.

Allah’a *B* sırrıyla iman edip, “hilâfetinin” gereği olan amelleri doğal olarak “fiysebilillah” ortaya koyabilen; yaşamı bu bakış açısıyla değerlendirenler ise “iman” ettik diyen müminlerdir; ki onlar da basîretlerine göre birkaç sınıftır… En aşağısı “mutmainne”dir!.

Herkes kendi yaratılış amacına ve kemâline sağlam adımlarla yürümektedir… Ama, aramızda, kemâli, devedikeni ekip gül üreyeceğini sanmak üzere olanlar da vardır; gül tohumu ekip, gül bekleyenler de!…

Ha bir de, gül tohumu ektiğini sanarak, devedikeni tohumunu saçmaya devam ederken, uyarıldığı halde bunu kâale almayan anlayışı kıtlar!.

Allah sistem ve düzeninde mazerete yer yoktur; herkes bakış açısının, getirdiği değerlendirmelerin ve sonucu olan davranışlarının karşılığını otomatik olarak alacaktır!.

Yarındakiler, bugün bizi kara kara düşündürüyorsa; yarın da yakacaktır!

Şefâati, ne gerekçeyle olursa olsun, değerlendirmeyenlerin, sonuçlarını da beklemeye hakları yoktur!.

* * *

#2 senay

senay

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 78 Mesaj

Gönderim zamanı 01.01.2005 - 14:06

"DİN"İN TEMEL GERÇEKLERİ - Ahmed Hulûsi


SON UYARI


--------------------------------------------------------------------------------


Anlayışı sınırlı ve anlayışı kıt bazı tanıdıklara ve Sistemin Seslenişi yazıları ile diğer yayınlardaki bir kısım açıklamaları yanlış yorumlayanlara, son bir uyarıda bulunmak istiyorum.

Biz, Allah’ın lûtfu ihsanı, inâyeti ile, bugüne kadar çeşitli zâtlar tarafından yapılmış açıklamalara ilâveten, bugüne kadar hiç değinilmemiş bir kısım konulara değindik.

Bu güne kadar söylenmemiş bazı şeyleri söyledik…

Bu güne kadar açıklanmamış bazı sırlara işaret ettik…

Bu güne kadar pek üzerinde durulmamış Kurân âyetlerinin işaret ettiği bazı derûni muhtevalarına temas ettik…

Takdirimizdeki kadarıyla bunları ele alıp; ortamın ve insanlık bilgisinin kaldırabileceği nispette açıklamalar yaptık…

Ne var ki…

Bazı anlayışı sınırlı veya anlayışı kıt insanlar bütün bunlardan yanlış hükümler çıkardılar!.

Âdeta ibahaya sapacak oldular!.

Bilgi yüklü bilgisayarlara döndüler yazdıklarımızı ezberleyip!.

Sistemi açıklamaya çalıştık; sistemi fark ettiklerini söyleyip; sisteme kafa tutup, savaş açan bir zihniyet içine girdiler!.

Silindirin önünde durmayın, ezer geçer; dedik; “silindirin ezip geçeceğini fark ettik”, deyip; silindirin önüne uzandılar!!!

“Ateş yakar, acıma duygusu yoktur ateşin; su boğar” dedik… “Anladık, fark ettik ateşin yakacağını, suyun boğacağını”, deyip; içine atladılar ateşin, suyun, göya sistemi anlamış(!?) olarak!.

Yuh olsun!.

Bu ne anlayış?.

Bu ne gaflet!.

Bu ne ters kavrayış!.

Akılla yaşadığını söyleyen göya hesap-kitap adamları, nasıl bu kadar akılsız olabiliyorlar!.

Sanırım bu da bir tür ters mucize!?

Tüm yayınlarımda, Allah Rasulünün “İKRA=OKU”yup bildirdiği “DİN”i=Sistemi bir kere daha açıklamaya çalıştım…

“Salât”ın bâtın boyutuna işaret ettim; ancak bütün bâtınî yaşamların bedensel beyin çalışmalarıyla birlikte değerlendirilebileceğini defalarca anlattım!

Ayrıca, bedensel boyutuyla “salât”ın yeterli olmayacağını, gönül=şuur yanının yaşanmasının da şart olduğunu anlatmaya çalıştım… Bunu ters anlayıp, “beş vakit salât”ın bedensel yanını rafa kaldırdılar bazıları!.

İnsan, bu dünyada, bedeni, ruhu ve şuûruyla bir bütündür!.

İbadet adı verilen bütün çalışmalar dahi, beden-ruh-şuur boyutları bir arada olarak kemâle ulaşır.

Bunlardan yalnızca biriyle o ibadetin yerine getirilmesi eksikliktir; sonuçta, ihmâl edilenin, o boyuttakinin karşılığını ağır bir bedelle ödemek zorunda kalır insan!.

Sistemin sonucudur bu!.

Allah Rasulünün yapılmasını tebliğ ettiği şeyi yapmayan kişi, otomatik olarak, Allah’ın yaratmış olduğu SİSTEM SONUCU, eksik bıraktığı çalışmanın karşılığı olarak, cezasını çekecektir!.

İnsan, gittiği ortamda, yanında götürmediğinin eksikliğini duyacak; ve bunun sonucuna çok acı bir şekilde katlanacaktır!.

Dışardan biri onu yargılamayacak; o kendi yapmadıklarının sonucunu yaşayacaktır!.

Sistemde ve sistemin işlemesinde duyguya yer yoktur!.

Gereken ilacı kullanmadığın zaman, nasıl bedenin onun sonucunu otomatik yaşıyorsa; ilaç almadın diye dışarıdan birisi cezalandırmıyorsa; seni mazeretin ne olursa olsun yapmadığının sonucunu elde edemiyorsan… Aynı şekilde, ölüm ötesi yaşamın ihtiyaçlarından olan BEDENİ İBADETLERE, çalışmalara da gereken önem ve değeri vermezsen, bunun da sonuçlarını orada otomatik olarak yaşayacaksın… Belki gökteki bir tanrı seni cezalandırmayacak; ama gittiğin ortamda, çok kuvvesiz olduğun için, o ortamın yaşam koşulları içinde perişan olacaksın!.

Bundan seni ne Ahmed Hulûsi kurtarabilir; ne de bir başkası!.

Çünkü sen dünyada, ŞEFÂAT olarak Allah Rasulünden gelip sana ulaşan ilmi, inkâr anlamına gelen yaşam biçimini seçtin!.

Defalarca söyledik ve yazdık ki; “salât”, “oruc”, “hac” ve diğer teklif edilenler, hep senin kendini geliştirmen içindir; yukarıdaki bir tanrının gönlünü alman amacıyla değil!.

İşin püf noktası budur!.

Sana, bugün ve yarın içinde yaşayacağın evrensel SİSTEM açıklanarak, buna göre kendini geleceğin tehlikelerinden koruman isteniyor!.

Oysa sen, hem sistemi anladığını söyleyip; hem de, “bana bir şey olmaz” demek hamâkâtini ortaya koyuyorsun!.

“Kızım Fatma seni baban olduğum halde ben bile kurtaramam” diyor Allah Rasulü, SİSTEM=değişmez Allah sünneti gerçeği ışığında… Bizim anlayışı kıt, sisteme kafa tutmanın “mârifet” olduğunu sanıyor!.

Güneşi batmış; yıldızı dökülüp sönmüş; kör olmuş; hayâlindekiyle avunuyor; kendini, “evrenin sırlarını görüyorum” diye kandırıp avutuyor!.

Hâla sistemi kavramayacak mısınız?

Hâlâ kişiye göre DİN=SİSTEM olmayacağını idrâk etmeyecek misiniz?

Ey ulaşabildiklerim…

Kendi iyiliğiniz için, içinde yaşadığınız SİSTEMİN GERÇEKLERİNİ fark etmek için, kozanızdaki hayâl dünyanızdan başınızı dışarı çıkartın!.

Sisteme uymadığınız zaman, nasıl bu dünyada perişan oluyorsanız; bilin ki, gelecek ölüm ötesi boyutta da aynı EVRENSEL SİSTEME tâbi olarak, perişan olacaksınız!.

Hiç kimse de, buradaki inkârınızdan dolayı size orada yardımcı olamayacak!.

Kim, Sisteme kafa tutarsa, sonucuna çok ağır katlanır!…

Böylece biline!.

* * *

AHMED HULÛSİ
23.07.1999



www.ahmedbaki.com





Benzer Konular Daralt

0 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 0 ziyaretçi, 0 gizli