İçerik değiştir



- - - - -

Yabancı Dilde Eğitimin Tarihçesi


  • Yanıtlamak için giriş yapın
bu konuya 3 yanıt verildi

#1 LaHesis

LaHesis

    Baş Yazar

  • Üyeler
  • 1.142 Mesaj
  • Cinsiyet:Belirtilmedi

Gönderim zamanı 13.03.2007 - 13:22


Hiçbir pedagoji veya eğitim kitabında,hiçbir eğitim felsefesi kitabında ,milli dil dururken yabacı dilde eğitim yapılması tavsiye edilmemiştir. Ayrıca ilim yoluyla da yabancı dilde eğitimin faydalı ve doğru olduğu ispatlanmamıştır.buna rağmen tarihte ve günümüzde yabancı dille eğitim yapılmıştır ve yapılmaktadır.

Selçuklular zamanında, iran ve Abbasiler yoluyla Farsça, ırak ve İslam dünyası vasıtasıyla da Arapça anadoluya giriyor,Farsça kısa zamanda resmi dil haline geliyordu.11.yy dan itibaren şuurlu bazı türk aydınları türkçeyi tehdit eden bu gelişmelere tepki göstermişlerdi.

İlk olraka 1072 de kaşgarlı Mahmut divan-ı lugat-ı türk adlı eseri yazarak,türkçemizin Arapça kadar zengin olduğunu,ikinci olarakta ali şir nevai muhakemet’u-l lugateyn adlı eseri yazarak türkçemizin Farsça kadar güzel olduğunu ispata çalışmışlardır. Yazılı edebiyat ürünlerimizin en önemlilerinden olan bu esere baktığımız zaman Türkçe ile yabancı dillerin mücadelesinin çok eskilere dayandığını görmekteyiz.

Buna rağmen Arapça ve farsçanın etkisi eğitim kurumlarında, bürokrasi de artmıştır. Nitekim Osmanlı devletinde arap.a ilim dili,Farsça edebiyat dili Osmanlıca resmi dil olarak kabul edilmiştir.arapça ve Farsça medrese vasıtasıyla ön plana geçer ve hakimiyet kurarlar. Artık eğitim Arapça ve Farsça dillerinde yapılmaktadır. Fatih medresesi ve süleymaniye medresesi bu eğitim kurumlarının başında gelmektedir.

Ana dili Türkçe olan aydın medrese de Arapça ve Farsça dillerini de öğreniyordu. Sonuçta bu üç dilin karışımından ibaret olan Osmanlıca dediğimiz hem yazı dili hem resmi dil ortaya çıktı. Temiz Türkçe halk ve ordu dili olarak konuşulmaya devam etti. Arapça ve farsçanın medresedeki hakimiyeti türkçenin gelişmesini engelledi. Bu durum 1924 yılına kadar devam etti

Medresedeki eğitim sisteminin çökmesi ve batılılaşma ile birlikte, Osmanlı devleti 19.yy da yeni arayışlara yöneldi. Bunun sonucu yeni eğitim kurumları kurulması yoluna gidildi. Bunların başında devletin kurduğu resmi okullar ile,yabancı devletlerin kurduğu misyoner okulları ve azınlık okulları gelmektedir. Devletin resmi okullarından bazılarında eğitim dili Fransızca olurken,misyonerler vasıtasıyla İngilizlerin,İtalyanların,amerikanın kurduğu okullarda da yabancı dilde eğitim yapılmaya başlandı. Eğitiminin kaliteli olması, mezunlarının iş bulabilmesi gibi çeşitli nedenlerle yabancı okulların cazip hale gelmesiyle zengin türk ve Müslüman aileleri de çocuklarını bu okullara göndermeye başladılar. Zaten asırla boyu Arapça ve farsçanın saldırısına ma’ruz kalan Türkçe,bu kez yabancı okullar vasıtasıyla Fransızca ve ingilizcenin istilasıyla karşıkarşıya kalmıştır.

1924 yılına gelindiğinde Mustafa Kemal milli kültürün ancak dille gelişeceğini bildiğinden , tevhid-i tedrisat kanunu ile dilimizi Arapça ve farsçanın etkisinden kurtarmaya çalıştı.1926 da yabancı okullar kontrol altına alındı. Mustafa Kemal’in yabancı okulları kontrol altına almasının iki nedeni vardı.bunların ilki yabancıların okulları vasıtasıyla yaptığı propagandaya son vermektir.gerçekten de yabancı okullaradn mezun olan türk gençleri , o okulun kurucusu olan ülkeye sempati duymaktaydılar.bunun en ilginç örneği amerikan kıs lisesinden mezun olup amerikan mandası savunan Halide dip adıvardır.

İkinci neden ise eğitimin laikleştirilmesi çabasıdır. Laik eğitim sistemi kurmak amacıyla sadece medresler değil,, misyonerlerce finanse edilen ve Hıristiyanlık propagandası yapan okullarda kapatıldı yada kontrol altına alındı. Bunun en ilginç örneği de bursa amerikan kolejinde iki kız öğrencinin Hıristiyan olmalarıdır.

Mustafa kemalin yabancı okullara ve yabancı dilde eğitime karşı takındığı tavır ve takip ettiği politika 1954 te terk edildi. Ankara maarif koleji 1954 yılında İngilizce eğitime başladı,bunu üniversiteler ve yabancı dil eğitimi veren liseler izledi.

Bir taraftan küreselleşme adınaanglo-sakson kaynaklı amerikan kütürü ve İngiliz dili dayatılırken,Türkçe eğitim ihmal ediliyor.öbür taraftan ana dilde eğitim tartışmaları dilimizi olumsuz etkiliyor.


PEKİ TÜRK DİLİNİN YERİ NERESİDİR. BATININ BU İKİ YÜZLÜ POLİTİKASINI GÖREN ANLAYAN BİR HÜKÜMETYOKMUDUR.MUSTAFA KEMALİN “TÜRK DEMEK TÜRKÇE DEMEKTİR” SÖZÜNÜ NE ZaMAN ANLAYACAÐIZ.

YAKIN GELECEKTE DE SORUN ÇÖZÜLECEÐE BENZEMİYOR.BAŞBAKAN YARDIMCISININ “NO SURPRİSE NO COMMENT” DİYE CVP VERDİÐİ, BAŞBAKAN VE CUMHURBAŞKANININ MAKAM UÇAKLARINDA REPUBLİC OF TURKEY YAZDIÐI BİR DURUMDA BİZ DİL KAVGAMIZI ZATEN KAYBETMİŞİZ


Bayram KODAMAN'ın Cumhuriyetin Tarihi-Fikri Temelleri ve Atatürk adlı eserinden alıntıdır.

#2 WaLe

WaLe

    Kimene!

  • Üyeler
  • 6.730 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Eskişehir

Gönderim zamanı 26.05.2007 - 21:27

Gönderilen Resim

“Bakınız arkadaşlar, ben belki çok yaşamam. Fakat siz, ölene dek Türk gençliğini yetiştirecek ve Türkçe’nin bir kültür dili olarak gelişmeye devamı yolunda çalışacaksınız. Çünkü Türkiye ve Türklük, uygarlığa ancak bu yolla kavuşabilir. K.Atatürk ”

(Atatürk’ün sözlerinin kaynağı ve ilâve bilgiler için: Bkz. O. Sinanoğlu, “Atatürk ve Türk Bilim Dili”, Bilim ve Teknik, sayı 59, sff. 8-11, Ekim 1972).


ADD ci bilim adamlarından Yabancı Dille Eğitimin mantığını dinlemeyi çok isterdim.

"YURTTA SULH, CİHANDA SULH"
Gönderilen Resim



’Düşüncenin üstesinden gelemeyen‚ düşünenin üstesinden gelmeye çalışır.

Paul Valéry


#3 WaLe

WaLe

    Kimene!

  • Üyeler
  • 6.730 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Eskişehir

Gönderim zamanı 26.05.2007 - 21:32

Eğitimin Amacı

Eğitimin amacı, insanı, hem kendisi, hem de toplumu için değer yaratacak düzeye getirmek olmalı. Eğitimin ikinci gayesi ise, bir ulusun geçmişi ile geleceği arasında köprü kurmaktır. Yoksa onu kimliksiz, kişiliksiz, bilinçsiz ve darmadağın, ortak bir değerler dizgesinden yoksun bir kuru kalabalığa dönüştürür, değil mi ya? Örneğin bizim en az on bin yıllık, yalnız siyasi değil, uygarlıklar yaratmış ve Batı'ya defalarca götürmüş bir tarihimiz var. ["On bin yıl ve daha da eskisi için, meraklısına, Kâzım Mirşan'ın buluşlarını açıklayan, Kaynak Yayınları'ndan Halûk Tarcan'ın "Ön-Türk Tarihi" kitabı önerilir].

Asya Kökenli Avrasya Ulusuyuz

Ve biz Asya kökenli bir Avrasya ulusuyuz. Eğitim, nesillerimize bu geçmişin bilincini vermezse, çok kısa bir uygarlık tarihi olan Avrupa'ya (ya da Amerika'ya) yamanmayı kendisine ülkü edinen, bağımsızlık duygusunu yitirmiş, kendi hedefleri, siyaseti olmayan, yabancıların çıkarları için çalışmaktan medet uman sözde aydınlar ve hatta yöneticiler yetiştiririz. Hâlbuki hem Asya'nın, hem Batı'nın ne olduğunu iyi öğrenir, idrak edersek, Asya kültürlerinin yüceliği karşısında, Batı'nın yüzeysel yaldızı bize artık parıltılı gelmez, Batı'nın bize musallat ettiği aşağılık duygusundan da kurtuluruz; yüzümüzü Doğu'ya, Doğu önderliğindeki bir Avrasya'ya dönmek gelir içimizden.

1950'lerde Gelen Yabancı Danışmanlar

Eğitimin, son yirmi yılda geldiği şu hâle "eğitim" demek mümkün mü? Hâlbuki 1950'lerde yabancı "danışmanlar" iyice devreye girinceye kadar Türk ortaöğretimi dünyadaki en iyilerinden biriydi; o zamana dek hâlâ Atatürk'ün milli eğitim anlayışına göre yürümekteydi. Sonra bozdular, önce yavaş yavaş; son yıllarda ise son sürat sıfırladılar eğitimi.
Şu hâle, yeni bir gözle hele bir bakın: Öğrenci bir okula yazılıyor, ama derslere girip bir şeyler öğreneceğine, en önemlisi düşünme alışkanlığı edineceğine, dershane kapılarında, gece gündüz, hafta sonları perişan oluyor. Neden? Çünkü konuların ruhu yerine, birtakım, ezberciliği teşvik eden sınavları geçme taktiklerini öğrenecek. Adları alfabe çorbasını andıran giriş sınavları, mesele çözme, düşünme, düşündüğünü iyi ifâde edebilme yeteneklerini ölçen sınavlar yerine, A, B, C,... şıklarından birini işaretleten sınavlar. Amaç herhangi bir evrenkente (üniversiteye), herhangi bir dalda kapağı atmak. Öğrencinin ne için ve nasıl bir meslek edineceği önemli değil. Öğrencilerin ancak %10 kadarı, istediği, sevdiği bir dala girebiliyor; onun, dolayısıyla ülkenin, kaderini işte o alfabe çorbası sınavlar belirliyor. Bu, yirmi yıldır böyle gittiğine göre, demek ki ülkemiz %90 yaptığı işten, mesleğinden nefret eden insanların elinde. [Gerçi, insanlara zâten liyâkatlerine göre iş verilmiyor ya; birinin hısımı, ya da hemşerisi olacaksın, çömezlik yeteneklerin gelişmiş olacak. Hele hele yükselmen için, seni, ucu dışarıda, beşinci kol "Muhip" cemiyetleri üyeliğine uygun bulmalılar. Vatansever değil, "vatansatar" olabilmelisin.].

ABD ve AB Mallarını Pazarlayacak!

Evrenkent öğrencilerine hep sorarım: Örneğin, "Fiziğe merak sarmıştın demek, fizik bölümüne girdin". Aldığım cevaplar genelde şu mealde olur: "Yok canım, ben diplomamı hele bir alayım, fizikle falan uğraşacak değilim. Ticaret yapacağım [ ABD, AB mallarını pazarlayacak anlaşılan. Başka, üretici meslekler kalmadı ki artık; ne fabrika kaldı, ne, az da olsa araştırma, ne yerli üretim].
Velinin derdi: "Oğlum falanca evrenkentte okuyor" diyebilmek. Toplumuna yabancılaşmış "üst tabaka"dan ise, "Oğlum, Amerika'da mastır yapıyor" diyebilmeli; arada bir ana baba [Noel tatilinde] oğulcuklarını ziyaret etmeli. Oğul, ne için, nasıl bir yerde okuyor fark etmez.
Öğrencinin derdi de, dostlar alışverişte görsün kabilinden bir diploma alabilmek. Zâten sonra, ömür boyu tek bir kitabın kapağını bile açmayacak. İşte ulusal hedefleri olmayan bir ülkenin bireyleri de böyle olur.
Aksaklığın tanımı daha bitmedi. Şimdilik bu kadarını diyelim, ötesini, ve de peki, bu perişan eğitim düzenimize ne yapılması gerektiğini de sonraya bırakalım. Yeni ufuklar dileğiyle.

Oktay Sinanoğlu

"YURTTA SULH, CİHANDA SULH"
Gönderilen Resim



’Düşüncenin üstesinden gelemeyen‚ düşünenin üstesinden gelmeye çalışır.

Paul Valéry


#4 lasrocas

lasrocas

    SaKLıMdASıN

  • Dokunulmazlar
  • 1.142 Mesaj
  • Cinsiyet:Bayan
  • Konum:heryer

Gönderim zamanı 04.08.2007 - 13:31

Karamanoğlu Mehmet Bey Türk Milliyetçilik tarihine altın harflerle yazılması gereken 12 Mayıs 1277 yılında yayınladığı bir fermanla Türkçe'nin zaferini sağlamıştır.

Bu fermanla "Bu günden sonra hiç kimse sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türk dilinden başka dil kullanmaya" diyerek Türkçe'den başka konuşulan ve yazılan dilleri yasaklamıştır. Bugün Karaman halkının civar yerleşim bölgelerine nazaran daha düzgün bir lisan kullanmasını bu fermanda aramak lazımdır.



Karamanoğlu Mehmet Beyi arıyorum.
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?

Bir ferman yayımlamıştı; 'Bu günden sonra divânda,
dergâhta, bergâhta, mecliste, meydanda, Türkçe’den
başka dil konuşulmaya' diye, Hatırlayanınız var mı?

Dolanın yurdun dört bir yanını, Çarşıyı, pazarı, köyü,
şehri Fermana uyanınız var mı?

Nutkum tutuldu, şaşırdım, merak ettim, Dolandığınız
yerlerdeki Türkçe olmayan isimlere, Gördüklerine,
duyduklarına üzüleniniz var mı?
Tanıtımın demo, sunucunun spiker, Gösteri adamının
showman, radyo sunucusunun discjokey, Hanım ağanın
first lady olduğuna şaşıranınız var mı?

Dükkanın store, bakkalın market, torbanın poşet,
Mağazanın süper, hiper, gros market Ucuzluğun damping
olduğuna kananınız var mı?

İlan tahtasının billboard, sayı tabelasının skorboard,
Bilgi akışının brifing, bildirgenin deklarasyon,
Merakın, uğraşın hobby olduğuna güleniniz var mı?

Bırakın eli, özün bile seyrek uğradığı, Beldelerin
girişinde wellcome, Çıkışında good-bye yazılarını
okuyanınız var mı?

Korumanın, muhafızın body-guard, Sanat ve meslek
pirlerinin duayen, İtibarın, saygınlığın prestij
olduğunu bileniniz var mı?

Seki'nin, alanın platform, merkezin center, Büyüğün
mega, küçüğün mikro, sonun final, Özlemin, hasretin
nostalji olduğunu öğreneniniz var mı?

İş hanımızı plaza, bedestenimizi galleria, Sergi
yerlerimizi center room, show room, Büyük
şehirlerimizi , mega kent diye gezeniniz var mı?

Yol üstü lokantamızın fast-food, Yemek çeşitlerimizin
mönü olduğu yerlerde, Hesabını, adisyon diye
ödeyeniniz var mı?

İki katlı evinizi dubleks, üç katlı komşu evini
tripleks, Köşklerimizi villa, eşiğimizi antre, Bahçe
çiçeklerini flora diye koklayanınız var mı?

Sevimlinin sempatik, sevimsizin antipatik, Vurguncunun
spekülatör, eşkıyanın mafya, Desteğe, bilemediniz
koltuk çıkmağa sponsorluk diyeniniz var mı?

Mesireyi, kır gezintisini picnic, Bilgisayarı
computer, hava yastığını air-bag, Pekalayı, olur'u
okey diye söyleyeniniz var mı?

Çarpıcı, önemli haberler flash haber,Yaşa, varol
sevinçleri oley oley, Yıldızları star diye
seyredeniniz var mı?

Vırvırık dağının tepesindeki köyde, Cafe-show
levhasının altında, Acının da acısı, neskaaaave
içeniniz var mı?

Toprağımızı, bayrağımızı, inancımızı çaldırmayalım
derken, Dilimizin çalındığını, talan edildiğini, Özün,
el diline özendiğine içi yananınız var mı?

Masallarımızı, tekerlemelerimizi, Şarkılarımızı,
türkülerimizi, ninnilerimizi kaybettik. Türkçe’miz
elden gidiyor, dizini döveniniz var mı?

Karaman oğlu Mehmet Bey'i arıyorum, Göreniniz,
bileniniz, duyanınız var mı?

Bir ferman yayınlamıştı... Hayal meyal hatırlayıp da
sahip çıkanınız var mı?

UÐRUNDA ATALARININ CAN VERDIÐI MILLETININ DILINI
KAYBETMENIN, KIŞILIÐINI KAYBETMEK OLDUÐUNU, ÜLKESININ
SÖMÜRGE DURUMUNA GELMESI OLDUÐUNU, DÜŞÜNENINIZ VAR MI?
Devletin içine düştüğü yok olma tehlikesinin
korkunç derinliğini görmekten aciz olan zavallılar,
elbette ciddi ve hakiki çareyi görmemek için gözlerini yumarlar.





Benzer Konular Daralt

  Konu Forum Konuyu Açan İstatistikler Son Mesaj Bilgisi

1 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 1 ziyaretçi, 0 gizli