İçerik değiştir



Sayı 29: Azınlık Kavramı Ve Türkiye Üzerine


  • Yanıtlamak için giriş yapın
Bu konuya yanıt verilmedi

#1 LaHesis

LaHesis

    Baş Yazar

  • Üyeler
  • 1.142 Mesaj
  • Cinsiyet:Belirtilmedi

Gönderim zamanı 27.02.2007 - 17:02


Azınlık kavramını Osmanlı Devleti’ndeki anlamıyla, kurucu unsur dışındaki gayr-ı müslim etnik gruplar olarak ifade edebiliriz. Osmanlı devleti bu konu için aykırı bir örnek olmakla birlikte azınlık ve çok ulusluluk kavramlarının en iyi anlaşılabileceği noktadadır. Devletin teşekkül ve yükselme dönemleri de dahil 19. yüzyıla kadar azınlık kavramı kullanılmamış, Osmanlıcılık doğrultusunda bir halk yaratılmaya çalışılmış ve bütünleştirmeye gidilmiştir. Çünkü azınlık terimi beraberinde ulusçu fikirlere yol açacağından çok uluslu devletler için tehdit unsurudur. Tanzimat dönemi ve meşrutiyet ilanları ile birlikte Osmanlı toplumuna azınlık kavramı yerleşmeye başlamış ve tabi ki Fransız ihtilalinin de etkisiyle ulusçuluk isyanlarına yol açmıştır. Bahsi geçen olay ve etkiler Avrupa kaynaklı kışkırtma propagandalarıdır. Tıpkı günümüzde olduğu gibi….

Netice ortadadır, 600 senelik devlet parçalanmış ve Milli mücadele sonucunda bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur.

Yeni Türk devletinin kuruluş teminatı olan Lozan Barış Antlaşması’na göre azınlık kavramı, Atatürk ve arkadaşlarının "ulus" tanımı ve "ulus devlet" anlayışını da yansıtır. Lozan'a göre sadece Müslüman olmayan azınlıktan söz etmek mümkündür. Bunlar Museviler, Ermeniler ve Rumlardır. Lozan başkaca azınlık kabul etmez. Ancak gerek Avrupalı devletler, gerekse ülkemiz içindeki sözde aydınlar ve tarih bilimine sözde hizmet edenler Anadolu coğrafyasında olabildiğince azınlık grubu yaratmak ve bu grupları kışkırtmak niyetindedirler.özellikle Avrupa Birliği sürecinde, Türkiye için yeni "azınlık kavramları" geliştirilmiştir. AB'nin 2004 İlerleme Raporu'nda, "Kürtler dahil başka gruplar" ifadesiyle yeni etnik azınlık yaklaşımı yer almıştır.
Lozan'a aykırı bu yaklaşım, itirazlar üzerine farklı ifadelere bürünse de 2005 ve 2006 ilerleme raporlarında da korunmuştur. Açıkça görünen şudur ki; bu durum Lozan’a aykırıdır daha da kötüsü Türkiye Cumhuriyeti anayasasına da aykırıdır.

En belirgin örneği ele alalım..
Dil konusu…
Türkiye Cumhuriyeti anayasasının 3. maddesi der ki;

Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.

Dikkatinizi çeken bir şey oldu mu bu maddede… bakın resmi dili demiyor anayasa. DİLİ TÜRKÇE’DİR diyor. Demek ki bu ülkede etnik ulusal azınlık yoktur ve ulus kavramının bel kemiği olan dil kavramı konusundaki kanun da bunu açıkça ortaya koymaktadır. Tıpkı Ne mutlu Türküm Diyene sözünde olduğu gibi esas olan etnik gruplar değil amaçlardır. Ve bu amaçlar Türkçe ile ortaya konacaktır.

Hatırlarsanız bir grup eski milletvekili geçtiğimiz yıllarda Avrupa İnsan Hakları mahkemesine gidip Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını şikayet etmişler ve üçüncü madde üzerinde değişiklik talep etmişlerdir sözde özgürlük ve insan hakları adına…

Ne kadar ince bir oyun değil mi? O maddeye “RESMİ” kelimesi eklenecek ve Türkiye Cumhuriyetinin resmi dili Türkçe’dir diyeceksiniz… Görünürde bir sorun yok gibi. Peki bu cümle ne ifade eder?

Resmi dili Türkçedir, demek bu ülkede etnik azınlıklar vardır ve bu azınlıklar Türkçe konuşmak zorunda değildir Türkçe eğitim,bilim,siyaset yapmak zorunda değildir demektir. Yani bu kelime Türkiye’yi azınlıkları barındıran çok uluslu devlet sınıfına sokmak ve ardından da milliyetçi,şovenist yaklaşımlarla parçalama gayretinden başka bir şey değildir.

Aksini iddia edenler azınlık olmak isteyenler Osmanlı dönemine bir baksınlar, dil de özgür olurken neler kaybedilecek ve milliyetçiliğin karşısında bulacakları milliyetçilik kime daha fazla zarar verecek…






Benzer Konular Daralt

1 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 1 ziyaretçi, 0 gizli