İçerik değiştir



Bu Bir Atv - Sabah Hikâyesidir


  • Yanıtlamak için giriş yapın
bu konuya 3 yanıt verildi

#1 Can Ka No Rey

Can Ka No Rey

    Burası olmadan yaşayamaz

  • Yöneticiler
  • 9.354 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 12.05.2011 - 18:53


Ol hikâye şöyle tarafımdan şöyle mütalaa olunmuştur;

Allah, Çalık Grubuna “yürü ya kulum” diyecek ya; Berat Albayrak, Çalık Grubu Genel Müdürlüğüne getirildikten bir süre sonra Başbakan’ın damadı olur.

Arkasından, Vakıfbank Genel Müdür Yardımcılığı görevinden istifa eden Önder Halis Demir, Çalık Grubuna ait Çalık Yatırım Bankasının genel müdürlüğüne getirilir.

Grup, TMSF’nin açtığı ATV-Sabah varlığının satışı ihalesine girmeye karar verir. İhale şartnamesini 25 firma inceler, sekiz firma şartnameyi satın alır, üç firmaya ön yeterlilik verilir. Fakat “ne olmuşsa olur” bu gruplardan hiçbirisi ihaleye katılmaz. Böylece Çalık Grubu ihale aşamasında tek başına kalır. Yine tek başına ihaleye girer ve ihaleyi, hem de aslanlar gibi “kazanır!”

***

İhaleyi, adı geçen gruba veren TMSF Başkanlığı, yürütmeye bağlı diğer bütün kurumlar gibi ilgili bakanlık üzerinden başbakana bağlıdır… TMSF ihaleyi onaylar ve Çalık Grubuna der ki, “ihale tamam, sana 60 gün süre veriyorum; bu süre içinde ihale bedelini getir…”

Bu bedeli ödeyecek gücü olmayan, hatta teminat verecek maddi güçten de yoksun olan Çalık Grubu, kredi arayışına girer. Ancak dünyanın hiçbir ülkesinde, hiçbir özel-şahıs bankası, Çalık Grubuna bu büyüklükteki krediyi vermeye yanaşmaz. Bu durum karşısında akla, “hükümetin arpalıkları” denilen devletin bankaları gelir. (Akla gelir mi, getirilir mi; konunun bu kısmına muttali değilim) Sonra, her ikisi de kamu bankası olan Vakıfbank ve Halkbank’ın kapısı çalınır.

Şimdi daha iyi bildiğim Vakıfbank kredisini yazayım; ölmez sağ kalırsam daha sonra da Halkbank kredisini yazarım: Çalık Grubunun Vakıfbank’tan kredi talep ettiği tarih, 31.03.2008’dir. İlgili şube, kredi talebini 10.04.2008 tarihinde Genel Müdürlüğe ulaştırır. Genel Müdürlüğün cansiperane çalışması sonucu işlemler on gün içinde tamamlanır ve Vakıfbank tarihinin bu en büyük kredi talebi, başvurudan onyedi gün sonra, 17.04.2008 tarihinde, yine Vakıfbank tarihinin en hızlı çıkarılan kredisi olarak tarihe geçer. Kredi talebinin görüşülmesi aşamasında, Banka Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Çekinmez; “kredi talep eden firmanın maddi durumu standartlara uymamaktadır, alınan ipotekler yeterli değildir, bu kredinin dönüşü risklidir” diyerek, kredinin verilmesine karşı çıkar ve muhalefet şerhi koyarsa da, dinleyen olmaz.

T. C. Devletine, kamuya, beytülmale, tüyü bitmedik yetime ve bize ait olan Halk Bankası ve Vakıfbank isimli alın teri bankalarımızın uyarılara kulak tıkayan değerli yöneticileri, Çalık Grubu’nun 750 milyon USD kredi isteğini, 375’er milyon USD olarak kardeş kardeş bölüşmeyi kabul ederler.



Ala!

Peki ya teminat?

Çalık Grubunun araç-gereci, evi, arabası, nesi varsa hesap edilir ama anlamlı bir yekûn teşkil etmez. Grubun yedi adet de gayrimenkulü vardır, bunlar da hesap edilir, ne kadar abartılırsa abartılsın toplamı ancak 102 milyon TL’ye ulaşır. Bir formül bulunamayınca akla dâhiyane bir fikir gelir; Çalık yetkililerine denilir ki; “siz, satın alacağınız ATV-Sabah bütünlüğünün firmanıza devrinden sonra bankamıza ipotek edeceğinize dair taahhütname verin!” Bu çözüm, ‘ileri demokrasilerde’ çarenin tükenmediğini gösteren en somut örnek olur, Çalık yetkilileri bu teklifi “elbette” diyerek karşılarlar. Böylece “doğmamış çocuğa don biçilir”, daha henüz ortada olmayan, bir bakıma hayali teminat, banka yönetimi tarafından gerçek teminatmış gibi değer görür ve bu formülasyon, bankacılık tarihinde bir ilk olur.

Böylece;

Bir kamu malı olan ATV ve Sabah Gazetesinin % 68’lik kısmı, yine kamu malı olan bankalardan alınan 750 milyon USD tutarındaki kredi ile ödenir. Kredi karşılığında yine bir kamu malı olan ATV-Sabah varlığı teminat verilir. Henüz yasal sahibi olmadığınız bir varlığın teminat olarak gösterilmesi ve bunun kamu denetim kurumlarınca “kabul” görmesi, tarihimizde ve belki de yeryüzünde (Patagonya hariç) bir başka ilk olarak tarihe geçer.

Bankacılarımız ilklere imza atmaya başlamışlardır bir kere; devam ederler…

Bütün bu meşakkatli-yorucu süreçten sonra, Anasının Kadir gecesinde doğurduğu, her tuttuğu altın olan Başbakanımızın damadı Berat Beyin genel müdürlük yaptığı Çalık Grubu, bir kamu bankasından alınan “krediyle”, bir kamu malına [ATV-Sabah], “alnının teriyle” sahip olur.

Bu nedenle basında; “müdür de, kredi de Vakıfbank’tan” başlıklı haberlerle birlikte, “çayın taşıyla çayın kuşunu vurmuşlar” mealinde yazı, makale ve yorumlar yapılır.

DOKUNAN YANAR!

750 milyon dolar kredi, bankalar için bile çok büyük paradır… Konu, basınımızda “haber” olur olmasına ama “dokunan yandığı” için daha çok fısıltı düzeyinde konuşulur. Üzerine gidil(e)mez ve konu kapanır. Koca ülkede bir kişi çıkıp, “yahu ne oluyor?” diyerek, vicdanı sızlayarak, “tüyü bitmedik yetimin hakkını yedirmeyeceğiz, Türkiye’de yargıçlar var” diyerek, yargıyı en büyük güvence sayarak, TMMM’de soru önergesi verir. (I) Bir kişi TMSY’ye dilekçe verir (II), bir kişi ise, savcılığa şikâyette bulunur ve kovuşturma talep eder (III). Bunun üzerine soruşturma başlar.

Yargıya başvuran vatandaş; Başbakan Tayyip Erdoğan, Bakanlar Kurulunun ilgili üyeleri, Bankanın genel müdürü, kredilerden sorumlu genel müdür yardımcısı hakkında, özetle şu iddiada bulunur:

“Satın alınan ATV-Sabah Grubu da, satın alma karşılığında ödenen maddi bedel de kamunundur. Ancak grup şimdi başbakanımızın damadı Berat Albayrak’ın hem ortağı ve hem de genel müdür olduğu Çalık Grubuna geçmiştir. Bu alışveriş işleminde nepotizm (akraba kayırmacılığı) vardır. Kamunun malına kamunun parasıyla sahip olunmuştur. Böyle bir kredilendirme ilişkisi asla kabul edilmemelidir. Bu nedenle iddia soruşturulmalı ve suçlular cezalandırılmalıdır.”

Yargı olayı ciddiyetle ele alır. Ancak yürütmenin engelleriyle karşılaşır. Örneğin, Savcılık ihbarından sonra, konunun soruşturulması için Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Mutalip Ünal’ın teklifi ve Başbakanın “Oluruyla” 01.09.2009 tarihinde özel bir inceleme komisyonu kurulur. Başbakandan “olur” alan Mutalip Ünal, söz konusu “oluru” almasından 8 gün sonra 09.09.2009 tarihli ve 2009/15435 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla daha iyi bir pozisyon olan BDDK üyeliğine atanır.

Komisyon, verdiği raporda; “suç duyurusunda bulunulmasını gerektirecek bir hususun bulunmadığı” sonucuna varır. Bir bakıma, “işlemlerin kitabına uygun olduğunu”, iddia ederek, “soruşturma açmana izin vermiyorum” der. Komisyonun verdiği bu rapora dayanan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, 15.10.2009 gün ve 3385 sayılı kararını Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir. Başsavcılık, ilgili yasa gereği “kovuşturmaya yer olmadığına” karar verir.

Soruşturmaya izin verilmemekle yasal-cezai sürecin önü tıkanır, varsa suç ve suçluların takibi önlenmiş olur.

Doğrudur; bütün süreç istediğimiz biçimde oynadığımız-işimize geldiği biçimde “düzelttiğimiz” yasalara uygundur. Dolaysıyla da yasal bir problem yoktur: Ama ya vicdanlar, ahlak, hak, hukuk?..

O halde şimdi kasetlere, yatak odalarına, kimin kimle yattığına değil, biraz da kendimize bakalım: toplum olarak kimlerle yattık ki, bu hale geldik!? 12 Haziran’da yine aynı yatağa girecek miyiz?

Esas yanıtlanması gereken soru bu…

Not: eş-dost-kredi ilişkisini belgeleyen işbu yazı; fakir-fukara halkımızın gözünün içine bakarak, meydan meydan dolaşan ve “hak, hukuk, ‘ileri demokrasi’den”, söz edenlere “armağanım” olsun.

Murtaza Demir

Odatv.com



#2 shy

shy

    xrÜt / kudI

  • Kurucular
  • 16.791 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 12.05.2011 - 20:10

Hacı bu yazıyı dikkatle okudum ama hiç bi yerinde Kılıçdaroğlu ssk başkanı iken yaptığı yolsuzluklarla ilgli bir de çağdaş yaşamı derneğinin türbansız öğrencilere burs vermediği bi de yeni kasetler hakkında bilgi olmadığını gördüm.
Bi de yazının hiç bi yerinden ergenekona atıfda göremedim.O zaman yazıyı yazan yalancıdır sen de halkı kandırıyondur ama belki seni de kandırmışlardır beynin yıkanmıştır en iyisi yönünü pensilvanya dolaylarına dön ve günah çıkar.Ordaki aziz kişi seni ve günahlarını affeder iyi bir dindar olarak görevine başlayabilirsin.Henüz geç değil korkma sen de ışığa doğru koş
DOÐRUNUN SÖYLENMESİNDEN ÇOK, KİM TARAFINDAN, NEREDE VE NE ZAMAN SÖYLENDİÐİ ÖNEMLİDİR.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Gönderilen Resim

#3 Can Ka No Rey

Can Ka No Rey

    Burası olmadan yaşayamaz

  • Yöneticiler
  • 9.354 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 12.05.2011 - 20:22

Kılıçdaroğlu'nun pkk'lılarla domuz pastırması yiyip geneleve gittiğini de yazmamışlar. Daha yeni kasette çıkmadı. Demokrasimiz açısından utanç verici bir durum. Darbeci, ajan provakatör, halk düşmanı, din düşmanı, statükocu zihniyetin ürünü bunlar. Ben de nasıl kandım ki bunlara? Subhanallah ibretlik bir olay kardeş. Tez zamanda Papa I. Fethullah Gülen'e gidip günah çıkarmam ışığa doğru durmak yok yola devam demem lazım. Belki bir ihtimal şakirt olup doğru yolu bulur, hem dünyamı hem ahiretimi kurtarırım kardeş. Allah'tan ümit kesilmez. Paylaşımın içinde tşkler kardeş artı rep.

#4 ebarah

ebarah

    Onun için takıntı haline geldik

  • Dokunulmazlar
  • 2.132 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Zeytinburnu

Gönderim zamanı 13.05.2011 - 10:02

Hırsız AKP'nin, boşbakanın belediye başkanı iken, gerek akbil yolsuzluğundan, gerekse belediyeye bağlı BİT'lerden elde edilen, hırsızların bankası vakıfbanktaki offshore denilen hesaplarda buharlaştırılan paralarla finanse edildiğini bir çok yazı ve yorumumda söylemiştim.

"...Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyken belediyenin ve aralarında
İSKİ, Kiptaş, İETT gibi 30’un üzerindeki belediye şirketinin parasını Vakıfbank Valide
Sultan Şubesinde tutuyordu. Maksut Serim isimli bir zat-ı muhteremin müdür olduğu bu şube,
belediye ve şirketlerine ayrıca tüm kredi işleri hizmeti de veriyordu.

1999’da Organize Suçlar Şubesi müdürü olan Adil Serdar Saçan, İstanbul Büyükşehir
Belediyesi’nin tam 1 milyar 250 milyon dolarının buharlaştırıldığını açıklamıştı. Saçan,
belediyeye ait 1 milyar 250 milyon doların, Vakıfbank Valide Sultan Şubesi’nde, EFT ve
takla attırmak suretiyle buharlaştığına yönelik somut raporlar olduğunu açıklarken, ‘Kasıtlı
olarak mahkemelerin önüne götürülmeyen, mahkemelerden kaçırılan ve hasıraltı edilen
raporlar var. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, Valide Sultan Şubesi’ndeki havuz hesabıyla
ilgili banka müfettiş raporlarını, lütfen kamuoyuna açıklasınlar’ demişti.

Belediyenin her bir kuruluşu ayrı bir şirket. Kazançlarının da ayrı hesaplarda tutulması şart.
Ancak iddiaya göre bu yapılmamış ve tüm gelirler Vakıfbank Valide Sultan Şubesi’ndeki
havuz hesapta toplandı ve buradaki paralar yasadışı olarak off-shore hesaplarına aktarılarak
daha fazla faiz geliri elde edildi. Ancak faizden gelen kazanç gizlenmişti.

1999 yılında bu iddiaları ortaya koyan Adil Serdar Saçan, bu raporu yazdıktan yaklaşık 9 yıl
sonra Eylül 2008’de Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne
kondu.

Maksut Serim, belediyenin ve Erdoğan'ın hesaplarına göz-kulak olmasının karşılığını
Refahyol döneminde Vakıfbank Genel Müdür Yardımcısı yapılarak aldı. Ancak dananın
kuyruğu da burada koptu.

Refahyol iktidardan düştükten sonra bu bankadan sorumlu bakanlığa bir ihbar mektubu geldi.
Mektupta bankanın genel müdür yardımcılarından birinin lise mezunu olduğu belirtiliyordu.

Sizce kimdi bu lise mezunu genel müdür yardımcısı?

Tabii ki Tayyip Erdoğan’ın Belediye Başkanlığı döneminde belediyenin ve Tayyip’in her
türlü akçeli işlerini yürüten Valide Sultan Şubesi Müdürü Maksut Serim’den başkası değildi.
Dönemin Vakıflardan Sorumlu Devlet Bakanı Metin Gürdere'nin talimatı üzerine hemen bir
soruşturma başlatıldı.

Genel Müdür Yardımcısı Maksut Serim'in dosyasında yapılan inceleme sonunda, dosyasında
üniversite diploması yerine çıka çıka ticari bir okul olan Kazakistan Al Farabi Devlet
Üniversitesi'nden alınmış bir mezuniyet belgesi çıktı.

Bunun üzerine Vakıfbank Genel Müdürlüğü, YÖK'e başvurarak, Serim'in Kazakistan'dan
alınmış bir üniversite diploması olup olmadığını ve bu diplomanın denkliğinin YÖK Denklik
Komisyonu tarafından onaylanıp onaylanmadığını sordu.

YÖK, Serim'in Al Farabi Üniversitesi tarafından verilmiş diplomayla denklik için
başvurduğunu bildirdi. Ancak, Serim'den Kazakistan'a okumak için gidip gitmediğinin
belirlenmesi için pasaport ile ders notları ve aldığı derslerin içeriğine ilişkin bilgi istenmişti.
Fakat Serim, ders notları ile pasaportunu verirken; aldığı derslerin içeriğine ilişkin olarak
YÖK'e belge sunamadı.

Serim'in pasaportundan yurt dışına giriş çıkış yaptığı, ancak 4 yıllık süre içinde sadece ve
sadece 2 - 2,5 ay süreyle yurt dışında bulunduğu belirlendi.
Bunun üzerine Vakıfbank Genel Müdürü Hasan Kılavuz, Serim'den diplomanın aslını
kendilerine sunmalarını istedi. Ancak Serim diplomasını getiremedi. Serim, diploma yerine
YÖK’ten üniversitenin denk sayıldığına ilişkin bir yazı getirdi.

Yükseköğretim Kurulu’na yapılmış başvuruya YÖK’ün cevabıymış gibi bankaya ibraz edilen
1.8.1997 tarihli, üniversitenin denkliği tanınıyormuş gibi gönderilen yazıda şöyle deniliyordu:
“Kurulumuza gönderdiğiniz ilgi dilekçeniz incelendi. Kazakistan’daki Kazakh State
Üniversity Alfarabi, uluslar arası katalogda yer alan ve kurulumuzca tanınmakta olan
yükseköğretim kurumudur. Bilgilerinizi rica ederim. Genel Sekreter yardımcısı Dr. Kamil
Serdaroğlu”

Ancaaak bu yazının da sahte olduğu anlaşıldı!..

Sahtekarlık üzerine Maksut Serim, Genel Müdür Yardımcılığından alındı ve hakkında
Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunuldu.

Maksut Serim, “sahte belge” düzenlenmesiyle ilgili olarak mahkemeye verildi. Ankara 9.
Ağır Ceza Mahkemesi de “sahtecilik” suçlamasıyla yargılanan Maksut Serim hakkında,
gerekli delillere ulaştıktan sonra hakkında “sahte resmi belge düzenlemek” suçundan açılan
davayı, 17 Mayıs 2005’de sonuçlandırdı.

Mahkeme, Serim’i “sahte resmi belge düzenlemek”ten TCK’nın 342/1 maddesi gereğince
2 yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verdi. Ama Serim’in suç tarihi dikkate
alınarak cezası, 5 yıllık zaman aşımına kadar ertelenmesine karar verildi ve hapse girmesinin

önüne geçildi.

Sahte belge düzenlediği mahkeme tarafından kanıtlanan ve bu nedenle de mahkumiyet cezası
alan ve birçok akçeli iddiaların odak noktasında olan Serim’e sonra ne oldu dersiniz?

Hemen yanıtlayalım: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından “Örtülü Ödenek”in başına
getirildi.

Yani, Başbakanın harcaması gizli tutulan ve her geçen yıl kat be kat artan “örtülü ödenek”,
mahkeme tarafından sahtecilik yaptığı belgelenmiş bir kişiye emanet.

Başkasının kitabındaki bilgileri çalan kişi ÖYS Başkanı, sahte belge düzenleyen kişi ise
harcamaları gizli tutulan ve Hazreti Ömer’in mumu gibi harca harca bitmeyen bu büyük
harcama kaleminin başkanı!..

Bu kadar usulsüz ve anormal boyutlarda artan harcamalara gıkı çıkmayan hatta kaşar
olan, AKP’nin janjanlı “ileri demokrasi” ambalajına, tamamen zengin yandaşı daha da
semirtecek “çılgın proje”sine kanacaklar AKP’yi bir kez daha 1’inci parti yaparsa ne diyelim;
yiyin gari…" http://www.muhalifga...erya-Kirici.htm

 580023663830.jpg






Benzer Konular Daralt

3 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 3 ziyaretçi, 0 gizli